Bir Mim: Beni Tanıyın ve Deeptone İçin

Nisan 10, 2016 60 Comments A+ a-

Merhaba...

Bir süre önce sevgili Güzel ve Kültürlü beni mimlemişti. Beni tanıyın, oldukça zor bir mim... İstediğiniz şekilde kendinizi anlatıyorsunuz ve insanın kendisini anlatması çok zor... Bir kaç kez mimi yazmaya başladım ama her seferinde ortaya çıkardığım çok yapay geldi ve yayınlamaktan vazgeçtim. Geçenlerde Deeptone benden "Kafkas sürgününden bahsettiğim" bir yazı isteyince, ben de sevdiğim iki arkadaşımın isteğini birleştirmeye karar verdim. Beni tanıyın, mimini Deeptone'un isteği doğrultusunda bir hikayeyle anlatacağım. Sanırım bu çok uzun bir hikaye olacak, umarım ki sizi çok fazla sıkmam. 

Başlamadan evvel, Güzel ve Kültürlü'ye beni düşünüp mimlediği için çok çok teşekkür ederim.




Benim hikayem çok çok eskilere dayanıyor. Rus çarı, Kafkasya'mızı çerkeslerden "temizleyip" ruslaştırmaya karar verdiğinde başlar bu hikaye. Çarlığın amacı hiç bir zaman Kafkasya'yı fethetmek değildi, Kafkasya'da çerkes bırakmayıp tamamen ruslaştırmak istiyorlardı. Tarihin yazmadığı, üzerini kapattığı rus vahşeti zaman zaman azalıp artarak yaklaşık 150 yıl sürmüş ama son 60 yılı oldukça sert geçmiş. 

Çerkesler de tıpkı Türkler gibi göçebe bir toplumdurlar. Dağınık olarak yaşarlar ve xabze dediğimiz yazılı olmayan kurallarımız vardır. Tamamen saygı üzerine kurulmuş bir topluluk... Kafkas halkları genel olarak Adıgeler ve Abhazlar olarak ikiye ayrılır. Bununla birlikte Gürcüler de Kafkastır. Adıgeler oniki boya, Abhazlar sayısız sülaleye ayrılmıştır. Adıge bayrağındaki on iki yıldız, oniki boyu, yeşil renk vatanımızın topraklarını ve oklar düşmanımıza karşı mücadelemizi temsil eder. Doğrusu, Rus Çarlığı bizi yok etmeye karar verene kadar bayrağımız bile yokmuş. Zamanla tüm Kafkas halkları bu bayrağı ortak bayrakları olarak benimsemiş.


Böyle olunca zaten karşısında ordusu olan, organize bir güçle karşılaşmayan Rusya, Kafkas köylerini yakıp yıkmaya başlamış. "Kafkasya rus olacak" politikalarıyla kadınları, beşikteki bebekleri öldürmüşler ve arkalarında canlı bırakmayarak ilerlemişler. Kafkas halkları örgütlenmeye ve birleşmeye çalışsalar da bu çok mümkün olmamış. Araziyi tanımalarının avantajıyla direnmeye çalışmışlar. O zamanlar nüfusu 35 milyon civarında olan Kabardeylerin sayısının 1,5 milyona düştüğü yazılıdır. Şapsığlar, Osetler, Nartlar çok büyük kayıplar verirken Ubıhlar tamamen yok olmuşlar. Bugün artık dünya üzerinde olmayan çerkes boyları vardır. 

Tüm bu kıyım devam ederken, thamadelerimiz (toplumumuzun en yaşlı ve bilge kişileri) çeşitli ülkelere temsilciler yollamış, özellikle İngiltere'den çok yardım istemişler ama tüm dünya yapılanlara sırtını dönmüş. En sonunda Osmanlı İmparatorluğu, kendilerine sığınan çerkesleri kabul edeceğini söylemiş. Böylece, herkese çerkes göçü olarak yutturulan ama aslında çerkes soykırımı ve sürgünü olan olaylar yaşanmış. 


Osmanlı Devleti'nin çerkesleri kabul edeceğini duyurması üzerine Çarlık Rusyası bir yandan katliamına devam ederken bir yandan da insanları Karadeniz kıyılarına inmeye zorlamaya başlamış. İnsanlar gemilerin almayacağı kadar sayıda üst üste yığılıp Karadeniz'den Osmanlıya gönderilmeye başlamışlar ama bir çok gemi ağırlığına dayanamayıp batmış. Osmanlı topraklarına ulaşabilenler yola çıkanların çok azıymış. Bir kısım Samsun, bir kısım Trabzon limanlarına ulaşmışlar. Ve çektikleri bunlarla da son bulmamış. 

1800lü yıllar Osmanlı Devleti'nin güçsüzleştiği, yıkılma dönemine girdiği yıllar... Kafkas halklarını kabul etmiş ama onlara yetecek ne yiyecek ne barınak ne sağlık yardımı verememiş Osmanlı. Zaten içte ve dışta derdi başından aşkın olan Osmanlı Devleti, nurtopu gibi bir çerkes sorunuyla da karşı karşıya kalmış. Avrupa yine yardım çağrılarına cevap vermemiş. Çok merhametli, yüce gönüllü (!) İngiltere çerkesler için bisküvi göndermiş. Hal böyle olunca, zaten kıyımdan kurtulmuş, yorgun çerkesler bir de açlık ve soğukla yüzleşince hastalıklar başlamış. Sıtma yayılmış. Her gün yüzlercesi can vermiş, ölülerini gömecek yer bile kalmamış. 1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey'e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:

"Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem"


Benim hikayem böyle başlar. Anne tarafım Samsun limanına ulaşan gruptan, sonraları Osmanlı kendisine sığınmayı başaran bir milyonu aşkın çerkesi topraklarının değişik yerlerine yerleştirirken orada kalmayı başaranlardan... Kurtuluş savaşı zamanında Samsun'daki çetelere karşı şehri savunan büyük dedem Uzun Hasan'ın adı hala şehirde yaşar ve anlatılır. Babamın tarafının hikayesi çok daha trajik... Onlar bir değil, birkaç kez sürülmüşler ve en sonunda Samsun'a yerleşmiş dedem. Büyükbabam Kuvay-i Seyyare askerlerinden... İkinci vatanları olarak gördükleri bu toprakları canla başla savunmuşlar. Yaşadıkları kültürel değişim ve karmaşa babaannemde çok net gözlenir. Babaannemin el yazısı kiril alfabesi, Osmanlıca ve Türkçe karışımıdır. Hayal etmesi kolay değil, biliyorum ama soldan sağa doğru ve dik çizgilerle yazılmış bir türkçe düşünün...

Ben de, bu Atatürk hayranı, anavatanlarını özleyen ama bu topraklara sımsıkı bağlı ailede doğdum, 33 yaşındayım ve dört aylık evliyim. Adım gerçekten Blana, çerkesce ceylan demek. Xabzeyi bilerek, elimden geldiğince koruyarak, "Ne mutlu türküm diyene" derken çerkesliğimi de kaybetmemeye çalışarak yaşıyorum. İleride anne olabilirsem, çocuklarımı da bu bilinçle yetiştirmek istiyorum. Çünkü kültürünüzü kaybettiğinizde ölüyorsunuz. Bugün dünyada ölü diller arasında çerkescenin yani anadilimin sayılıyor olması o kadar acı ki... 

Tarih, ne yazık ki her zaman gerçekleri yazmaz. İşlerine geldiğinde soykırım kelimesini haykırarak bağıran dünya, söz konusu Rusya olunca buna göç diyebilir. 


Dilimizi neredeyse tamamen unutsak da xabzeyi yaşatmaya çalışıyoruz. Mümkün olduğu kadar geleneklerimize bağlı kalmaya... Genel olarak birbirimize bağlı bir toplum sayılırız. Mesela, hiç tanımıyor olsak bile, eğer mümkünse birbirimizin düğünlerine ve cenazelerine gideriz. Her yıl 21 mayısta bulunduğumuz şehirlerde bir araya geliyoruz. Kaybettiklerimiz için dualar okuyoruz, meşaleler yakıp denize çiçekler bırakıyoruz. Rus konsolosluğunun önünde toplanıyoruz. 


Kendimize ait yemeklerimiz var. Ekmeğimizin adı abısta, haluj isimli mantımız ve şıpsi paste (düğün yemeği)  en ünlülerindendir. Arada evde yapıyorum, eşim pek sevmese de bu tatları unutmak istemiyorum. 

Ben bu ülkede yaşayan, bir çoğunuzun yolda gördüğünde kesin göçmendir dediğiniz insanlardanım. Sarı saçlarım ve beyaz tenimle, hep turist zannedilen, bu yüzden zaman zaman komik olaylar yaşayan biriyim. Türkçe konuştuğum halde ısrarla ingilizce cevap verenler, markette "bravo bak öğrenmiş" diye dilimi takdir edenler... Bu ülkeyi seven, bu topraklara ait, aslında sizden biri ama hep yabancı zannettiğiniz...


Not: Tarihte Çerkes Göçü diye bilinen olay 21 Mayıs 1864 tarihinde gerçekleşmiştir. Yukarıda anlattıklarım bir bilimsel kaynaktan alıntı değildir, benim bilgilerimden ibarettir. (Çerkes sürgünü anılarından bahseden 91 yaşındaki yaşlının anıları hariç) Bunları anlatmaktan açıkçası hoşlanmıyorum çünkü, kendinizi sürgün hissediyorsanız defolun gidin bu ülkeden diyenlerden sıkıldım artık. 150 yıldır bu topraklarda yaşıyoruz, burası bizim ikinci vatanımız, insanlarını ve bu ülkeyi çok seviyorum. Ne yazık ki, geliş hikayemiz bu... Yazacak daha çok şey var ama daha da uzatmak istemedim, her seferinde gözyaşlarımı tutamıyorum. Fotoğraflar alıntıdır. Bu yazıyı yazmamı sağlayan Deeptone'a ayrıca teşekkür ediyorum.



Sevgilerimle...

60 yorum:

  1. Bazı bölümlerini tebessümle, bazılarını hüzünle okudum. Gerçi hayat da öyle değil mi zaten...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, hayat bazen hüzünlü bazen neşeli...

      Sil
  2. Canım ya ne desem bilemedim :( çok duygulandım okurken.
    Bu arada haluj'u çok severim :) çerkez değiliz biz ama bir zamanlar nasıl yapıldığını öğrenmiştim ve ailecek çok sevmiştik :) o günden beri arada canımız isteyince yalnız veya annemle yaparız :) Çok lezzetli oluyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haluju sevmene çok sevindim Açelya'm :) Keşke eşim de sevseydi...

      Sil
  3. Tesadüf olamazdı seninle olan görünmez bağımız biliyordum! Benimde baba tarafım Kafkaslardan göçmüşler, yemeklerimiz, düğünlerimiz hep o tad ve havada olur.Çerkesleri çok severim onlarla ilgili bir tek şey söyle deseler kesinlikle saygıları olur!Cidden özellikleri kızları çok saygılı ve güzeller,tıpkı senin gibi canım benim <3 Annem Çerkeslerin yemekleri ve aile bağı,saygılarının ne kadar derin ve güçlü olduğunu anlatır hep yeri geldiğinde, zamanında çok yakın komşuları Çerkeslermiş çok sevmişler birbirlerini.. Bir laz ve azeri kızı olarak sana yakınlığımın o görünmez bağını şimdi daha iyi anlıyorum canım arkadaşım benim <3 Yazıya vesile olan deeptone'ye sonsuz teşekkürler, hem hüzünlendim hem böyle birşeye vesile oldu mutlu oldum.Can arkadaşım benim, seni seviyorum <3 <3 :*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demek ki, ortak hüzünlerimiz, ortak kültürümüz varmış Gonca'm :) Bir şekilde hissediyor insan, demek ki... Görmeden seni o kadar sevdim ki, aramızda çok güzel bir bağ oluştu. Güzel bir şeyler bakarken, yeni bir şeylere bakarken hep aklıma geliyorsun :) Ailene de çok sevgilerimi, selamlarımı söyle... Ben de seni çok seviyorum can arkadaşım benim <3 <3 <3

      Sil
  4. Bu satırları okurken ürpermemek mümkün değil..:( Tarihin acı sayfaları hala yüreğimizi acıtır maalesef..:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onca yıl geçti, sanki görmüş, yaşamış gibiyim inan o günleri... İçimde sızlar durur hep... :(

      Sil
  5. Blana yorum yapmakta çok zorlandım, ne yazacağımı bilemedim :( hissettiklerini hissetmeye çalıştım. Çok üzücü gerçekten. Sende tamda duygulara dokunarak yazmışsın. Herşeye rağmen ayakta kalmak ve gelenek ve Görenekleri devam ettirebilmek te çok güzel bir şey. Emeğine, yüreğine sağlık. Sevgilerimle
    ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zehra, çok teşekkürler, gerçekten. Hissetmeye çalışman bile yeter... Unutmamaya ve yaşatmaya çalışıyorum yapabildiğim kadar geleneklerimizi... Böyle yapmak, görevim gibi hissediyorum. Sevgilerimle...

      Sil
  6. Göçmen olarak daha iyi anlıyorum :(( Bizim hikayemizi pek bilmiyorum ama ne olursa olsun çok zor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Göçmen olmak gerçekten zor... Bir yandan doğduğun yere bağlısındır, vatanın olmuştur artık, istesen de kopamazsın; bir yandan uzaklardaki Elbruz dağının eteklerini özlersin, Kuban nehrini, Nalçik'i... Hiç yaşamadığın yerlere bir yanınla bağlı kalırsın. Gerçekten çok zor...

      Sil
  7. Sürgün yolunun Karadeniz olduğunu bilmiyordum. Dolayısıyla Karadeniz'de yaşananları da yazınız sayesinde ögrendim. İnsanlık tarihinin böylesi zulümlerle dolu olması ne acı!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki öyle, atalarımıza mezar olmuş Karadeniz :( Tarih vahşetlerle dolu bir yanıyla...

      Sil
  8. Bir solukta okudum yazdıklarını. Duygu dolu gerçekler bunlar. Ben de bir Çerkes eşi olarak oldukça yakınım çerkeslere. Samsun Çarşamba'ya gittiğimde eşimin akrabalarının tavır ve davranışları çok etkiler beni.
    Hikâyenin detayını da senin yazınla öğrenmiş bulunuyorum. Gün içinde eşime de okuyacağım. Muhtemelen o da senin gibi tüm bunları biliyordur.
    Kalemine sağlık bilmeyenler için aydınlatıcı bir yazı olmuş.
    Ayrıca T.C vatandaşı olduğunun bilincinde olup, kültürüne sahip çıkan herkese farklı bir saygım var. Senin şahsında bunu da söylemek isterim.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baba tarafım da Çarşambalı benim, çok çerkes köyü var orada. Eşinize selamlarımı söyleyin lütfen.
      Ben, Ne mutlu Türküm diyene, demekten hep gurur duydum. Bununla beraber kim olduğumu, nasıl bu topraklara geldiğimizi ve kültürümüzü unutmamaya ve yaşatmaya çalışıyorum. Bunu anlayabilen o kadar az insan var ki!.. Çok teşekkür ederim bu yüzden :)

      Sil
    2. Aleyküm selam:)
      Çarşamba nın Köklük köyünde doğmuş eşimin annesi.

      Sil
    3. Dedemler Melikliler, anne tarafım Duruçaylı benim de... :) Çok yakınmışız, Köklük köyünden tanıdıklarımız da var, dernek dolayısıyla :)

      Sil
  9. İnsanlar neler yaşamışlar. Ruhları şad olsun. Çok zor, okurken dahi içinizin ürpermemesi, gözlerinizin dolmaması mümkün değil. Yüreğine sağlık Blanacığım. iyi ki böyle güzel, bilgilendirici ve aydınlatıcı bir yazı yazmışsın. Yaşanan zorlu günleri biliyordum, okumuş ve duymuştum ama bazı ayrıntıları sayende öğrendim. Teşekkür ederim!
    Blana>'nın gerçek adın olduğunu bilmiyordum canım, ne güzelmiş anlamı da. Şimdi daha da çok sevdim. Haluj, şıpsı paste vb. de yapınca resmedersen ne güzel olur. Merakla okur denerim canım.
    Yaşanan acılar, soykırım, göçe zorlanan hayatlar, hepsi çok zor. Belki de tek güzel sonuç, gelmişsiniz ve seninle tanışma fırsatımız olmuş. Kendi de, gönlü de güzel kırmızı rujumu iyi ki tanımışım. Yollarımız kesişmiş. Bu uğurda şehit olan tüm atalarının ve Çerkeslerin mekanı cennet olsun.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbul Hanımefendisi, keşke gelişimiz böyle olmasaydı. Yaşananları unutmak çok zor, ben yüreğimde hissediyorum acısını. Ama iyi ki buraya gelmişiz, başka bir ülkede yaşamak istemezdim. Yemekleri yaptığımda paylaşırım tabi ki... Çok teşekkürler desteğin ve güzel yüreğin için... Herkes senin gibi olsaydı ne güzel olurdu dünya...

      Sil
  10. çerkes katliamı çok fena her katliamda olduğu gibi adının anlamını da çok beğendim.. bu ülke sizin de ülkeniz tabi ki git diyenlere bakmayın aldırmayın sakın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim İrem Hanım :) Bunları duymak çok güzel...

      Sil
  11. Blana, çooook güzel yazmışsın! Ben Çerkesleri çok seviyorum; hem kendi kültürlerine çok bağlı hem de Türk'üz demekten çekinmeyen kişiler olarak tanıdım hep. Atalarınızın yaşadıkları çok üzücü... insanlık tarihi bu dramlarla dolu hep; halbuki birbirine saygı duyarak yaşamak bu kadar zor olmamalı :( Kocaman sevgilerimi yolluyorum ve yazı için ben de teşekkür ediyorum! Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Başak, bizi anlayan insanların olması çok güzel gerçekten... Çok kötü tepkilerle karşılaştığım oluyor. Kucak dolusu sevgilerimle...

      Sil
  12. Yanıtlar
    1. Siz de öylesinix Gökçe Hanım :) çok teşekkür ederim

      Sil
  13. Cok guzel yazmissiniz her kelimesinde ayri bir duygu var :(

    YanıtlaSil
  14. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  15. Yaşananlar ne kadar acı ve ne kadar gerçek. Dünya'nın iki yüzlülüğünü ve cesur insanlarını çok güzel anlatmışsınız. Türk kökenli bir Yugoslav göçmeniyim ve benim ailelerimin de yaşadıklarını bilen biri olarak, bizi topraklarına ait görmeyen cahil insanlar adına utanıyorum. Köklerinden kopmamak ve yaşadığı toprağı ev olarak benimsemek bence soylu insanların meziyeti; gördüklerim, duyduklarım ve şahit olduklarımdan yola çıkınca.
    İsminiz çok güzelmiş, artık karanlık ve trajik günleri olaylar görmememiz dileğiyle,
    Sevgiler!
    Zeynep

    perishcope.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok duygulandım yazdıklarınızı okurken. Bağlarından kopmadan bu ülkeye vatanım demeyi anlamayan insanlarla dolu her yer... Umarım hiç kimse böyle acılar yaşamaz bundan sonra... Çok teşekkür ederim, bende uğrayacağım size :)

      Sil
  16. Seni daha yakından tanımak çok güzel oldu. Tabi acıklı hikayen çok üzücü. Bir soykırım ve yine yalnızız. Avrupa hep çıkarını düşünür. Ruslar çok uyanık ve hin kurnazlıkları var. Sen de güzel Rus kızları gibisin toprağından dolayı. Oralar hep sarışın renkli göz beyaz ten iklim şartlarından dolayı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yabancı devletler çıkarlarına uymayan her olayı görmezden gelmişler tarih boyunca. :( İklim ve coğrafya insan özelliklerini çok etkiliyor gerçekten :))

      Sil
  17. Offf içim şişti. Çok üzüldüm. Çekilen cefayı acıyı çok güzel bir dille aktarmışsınız. Tertemiz barış içinde bir dünyada hiçbir zaman yaşayamayacağız galiba. Geçmiştede şimdide insanlar acı çekiyorlar. Sizi biraz daha tanımak çok güzel. Adınıza ve anlamına bayıldım. Mutlu bir hayat diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki, insanlar hırslarını yenmediği sürece barış ve huzur içinde yaşamak mümkün olmayacak. Bugün bile diken üstünde yaşar olduk ne yazık ki :( Okuduğunuz için, paylaştığınız için teşekkür ederim, ne güzelsiniz :)

      Sil
  18. Iyi ki yazdin seni daha yakindan tanidik. Hem üzülerek okudum hem sana saygim sevgim artti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derya Hanım çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız :)

      Sil
  19. Blana abla ağladım... Gerçekten okurken öyle karmaşık duygular yaşadım ki, göçmenliği tam olarak bilemesem de en ufak bir özlemde, söylemde hor görülmenin can sıkıcılığını iyi biliyorum. Hiç de sıkılmadım, o kadar güzel yazmışsın ki ne desem, tam olarak ne yazsam gerçekten bilemiyorum. İçim parçalandı. Göçmen olmasam da insanın kendi soyunun böyle kötü bir tarihi geçmişinin olmasını gayet iyi biliyorum ve seni anlıyorum. Bende zaman zaman hor görülen, hakkında saçma söylemleri bulunan bir kitleden biri oldum, kişisel olarak olmasa da duydum. Sanki viki kitap okudum. Emeğine, yazarken hissettiğin duygularına sağlık. İnsanların ikiyüzlülüğünü bir kez daha okumuş oldum. Atalarınızın ruhları şad olsun. Çekilen acıların ne tesellisi ne de geri dönüşü yok ne yazık ki. İyi ki tanımışım seni, iyi ki döktün içini. Sonsuz saygı ve kucak dolusu sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısanın Güncesi, bende yorumunu gözlerim dolarak okudum. Aynı şeyleri yaşamasak da bir noktada birleşiyoruz. Yaşananlar o kadar acı ki, kalbimde hissediyorum. Gözyaşlarına kıyamam. İyi ki varsın, canımsın. Kocaman öpüyorum.

      Sil
  20. Bazı şeylere tarih hiç şahit olmasaydı, hiç yaşanmasaydı diyorum....

    YanıtlaSil
  21. Blana K... Çok etkileyici. Göç öyküleri beni hep etkiler. İlle hüzün, acı vardır. Çerkez kültürü olağanüstü. Oyunları, müzikler, yemekler. Ben çok severim yemeklerini. Çerkez tavuğu en sık karşılaştığım. Kafkas kültürü güzel. Evvelki yıl Tiflis'te idim. Kura Nehri Kenarında adıyla yayıp yayınladım. Resimlerini koydum. Her ne kadar Gürcistan olsa da Kafkas havasını tatmak harikaydı. Öyle güzel havası vardı ki. Cennet oralar. Dağlık, ormanlık. Buğulu.

    Gerçek anlamda "Ne mutlu Türküm diyene" diyebilen hiçbir kimse, "Ne mutlu Türküm diyene" diyen birisine asla öyle hitap edemez. Ediyorsa o dediğinde kendisi samimi olamaz.

    Bak ne diyeceğim. Çok acı olmuş; ama iyi ki buradasın İyi ki orada değildin. Yoksa nasıl tanırdım seni. Çoook memnunun aynı havayı soluyoruz. Bulanlardan olduk bir diğerini. Çookk sevgiler. Ne mutlu ki arkadaşımsım <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AcemiDemirci, bu yazıyı o kadar korkarak yazdım ki... Dürüst olmam gerekirse, Deeptone'un hatırı olmasaydı asla yazmazdım. Hep hikayemi sordular insanlar, anlatınca da, sadece kendilerinin sandıkları ülkelerinden kovdular. O kadar sıkıldım ki, böyle şeylerle karşılaşmaktan... Seni dinlemeyene kendini anlatamıyorsun.
      Yaşananlar çok acı ama burada olmaktan mutluyum. Bazen düşündüğüm oluyor, geri dönebilsek Kafkasya'ya... İçim acır, dönemem ki... Burası vatanım olmuş, evim burası, bu da ayrı bir yara açar.
      Bu bloğu açtığıma her gün daha çok seviniyorum, sizleri tanıdım, seni tanıdım. Aynı havayı soluduğum, hayatıma değen ve bir noktada kesişen yollarımız oldu. İyi ki arkadaş olduk, iyi ki tanıştık <3 Kocaman sevgilerimle ve fidaydalı selamlarımla... <3 <3

      Sil
  22. Canım Ause'm özel olan sensin... :) Çok teşekkür ederim güzel yorumun için, hep mutlu ediyorsun beni <3

    YanıtlaSil
  23. Ne kadar güzel bir yazı olmuş seni ve köklerini tanıdığıma sevindim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Ben de seni tanıdığım için çok mutluyum :)

      Sil
  24. Ne yazacağımı inan bilemedim ne kadar güzel anlatmışsın herşeyi öyle anne tarafımda Kafkas türklerinden bu arada hiç bilmiyorum ama onların hikayesini göç mü böyle bir durum mu diye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım, böyle bir şekilde değil de, kendi istekleriyle güzel anılarla gelmişlerdir.

      Sil
  25. Offf be Blana'm sen nettin bana naptın okuduğuma pişman oldum :(( zaten uzun diye sonra okurum müsait olunca dedim tane tane okuyunca da daha çok işledi içime :(

    'Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu' gel de üzerine bir şey de içim tuhaf oldu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :(( Biz böyle geldik buralara Gözde... :((

      Sil
  26. Kalemine sağlık, seni tanımak güzel..

    YanıtlaSil
  27. 91 yaşında dedede ağlamaya başladım zaten yaaa. off bunları hiç bilmiyordum. seninle gurur duydum bi de şimdiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, ağlama :( Ben de yazarken dayanamadım. Çok teşekkür ederim, ne güzelsin sen :)

      Sil
  28. daha önceden bi vesile ile konuyu uzunca araştırmıştım. tekrar hatırladım bu yazı ile teşekkürler. sürgün olma konusuna gelince benim düşünceme göre dünyanın her neresinde yaşıyorsa yaşasın dili, dini, ırkı ne olursa olsun bu topraklara, insanına, kültürüne, birliğine saygı ve değer veren herkesin benim kalbimde-beynimde Türk'den bi farkı yoktur ve bu topraklar benim olduğu kadar onundur da.

    YanıtlaSil
  29. Ece ablanın dediği gibisin gerçekten.. -sin diyorum sen diyorum yazdıklarınla o samimiyeti kurabiliyorum nedense :) o kadar güzel anlatmışsınki... çok duygulu gururlu okudum.. Özünü bilmen ve yaşaman çok gurur verici... Memnun oldum tanıştığıma hem bizden ama hep yabancı Blana.. Sen ben, ben senim aslında :*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Esra'cım, iyi ki tanıdım seni, iyi ki tanıştık <3

      Sil
  30. Tam birçerkez kızı olarak yazıyı okurken tüylerim diken diken oldu. Çok güzel dokunaklı yazı. Kalemine sağlık, bende bloguma beklerim :) ;*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Ben de ziyaret edeceğim sizi :)

      Sil